Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt, hazırladığı nüfus projeksiyonu ve Türkiye'de azalan doğurganlık hızına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Dünya nüfusunun 2022'de 8 milyarı aşacağını vurgulayan Eryurt, geçen yıl Hindistan'ın nüfusunun Çin'i geride bıraktığını, 1979'dan bu yana tek çocuk politikası uygulayan Çin'de iki çocuk politikasına geçilmeye başlandığını hatırlattı. 2015 yılında uygulamaya konulan üç çocuk politikası ise 2021 yılından itibaren uygulanmaya başlandı.
“Türkiye'de doğum oranı 1,51 çocuğa düştü”
Eryurt, Türkiye'de açıklanan son demografik istatistiklerde ülke nüfusunun 85 milyonun biraz üzerinde olduğunu ancak nüfusun bir önceki yıla göre sadece 93 bin kişi arttığını belirterek, şöyle konuştu: “Cumhuriyet'in 100. Cumhuriyet tarihinin en düşük nüfus artış hızı açıklandı En son doğum oranı “İstatistiklere göre Türkiye'de doğum oranı 1,51'e düştü. Aslına bakılırsa doğum oranları 2014'ten bu yana istikrarlı bir düşüş eğilimi gösteriyor ve sonunda düşüşe geçti. 2017 yılı itibarıyla yenilenme seviyesinin altındadır.” dedi.
İstanbul, Ankara ve İzmir'de doğum oranının 1,2 çocuğa düştüğünü kaydeden Eryurt, Türkiye genelinin bu 3 ili gecikmeli de olsa takip ettiğini ve tablodaki mevcut durumda bu düşüş eğiliminin devam etmesinin beklendiğini söyledi.
“Nüfus 88 milyona ulaştığında yatay bir azalma trendine girecek”
Profesör. Dr. Eryurt, Türkiye ile benzer özelliklere sahip İspanya ve İtalya gibi ülkelerde doğum oranlarının 10 yıl içinde 1,5 çocuktan 1,2 çocuğa düştüğünü anlattı.
Bu veriler ışığında Türkiye'de doğum oranının 1,2 çocuğa düşeceği ve bundan sonra sabit kalacağı öngörüsüyle demografik projeksiyon hazırladığını söyleyen Eryurt, şöyle konuştu:
“Uzun zamandır Türk nüfusu '100 milyona ulaşacak mıyız?' bekliyordu. Projeksiyon sonuçları, bırakın 100 milyonu, 90 milyona bile ulaşamayacağımızı gösteriyor. Türkiye'nin nüfusu 2040'ta 88 milyona ulaştıktan sonra yatay bir düşüş trendine girecek ve 2050'ye kadar devam edecek.” Bu böyle devam edecek. Türkiye'nin nüfusu 2070'lerin ortalarında 70 milyonun, 2100'de ise 50 milyonun altına düşecek.”
15 yaş altı nüfusun hızla azalma eğilimini sürdüreceğini belirten Eryurt, öngörüye göre 15 yaş altı nüfusun 2050'de 10 milyona, 2100'de ise 4 milyona düşeceğini söyledi.
“Çalışma çağındaki nüfus 2050'ye kadar yüzde 60 civarında kalacak”
Eryurt, 15-64 yaş arası çalışma çağındaki nüfusun bir süre daha aynı hızla devam etmesinin beklendiğini ve şöyle devam edeceğini vurguladı:
“Çalışma çağındaki nüfusun 2050 yılına kadar oransal olarak yüzde 60 civarında kalacağını söyleyebiliriz. 2075 yılında yüzde 60'ın altına düşmeye başlayacak, 2100 yılında ise yüzde 50 civarında aktif olacak. Nüfus Yaşlı nüfus 2075 yılında yüzde 60 civarında olacak.” 2100'de ise 41 milyon 24 milyona düşecek. Bu projeksiyon döneminde en hızlı artacak nüfus aslında yaşlı nüfus olacak ve bu nüfus 2050'lerin ilk yarısında 4 kişiden birinden, 2050'lerin ilk yarısında 3 kişiden 1'e çıkacak. 2050 ortası 2070 “65 yaş ve üzeri nüfusa 100.000 kişinin dahil olmasını bekliyoruz.”
“Demografik piramidin yıkılışına tanık olacağız”
Yaş yapısı açısından nüfus piramidinin tersine dönmesinin beklendiğini vurgulayan Eryurt, şöyle konuştu: “2100 yılında 1960'lı-1970'li yıllardaki nüfus piramidinin tersine döndüğünü göreceğiz. En kalabalık grup yaşlılar olacak. TÜİK Nüfus piramitleri her 5 yılda bir gözden geçiriliyor.” “Bildiğim kadarıyla bu ay sonuna doğru paylaşacaklar. Tahminler doğurganlığın düşüş eğilimini sürdüreceği yönünde, sonuçlarımızın da benzer olacağını tahmin ediyorum.” dedi.
Eryurt, tüm gelişmiş ülkelerde doğum oranlarının zamanla düşük seviyelere ulaştığını, Türkiye'de ise bu değişimin çok hızlı gerçekleştiğine dikkat çekti.
Araştırmasında Türk kadınlarının yüzde 45'inin istediklerinden daha az çocuk sahibi olduğunu, bu oranın mezunlar ve çalışan kadınlar arasında yüzde 60'a çıktığını belirten Eryurt, çiftlerin istedikleri kadar çocuk sahibi olabilmeleri için koşulların ve fırsatların yaratılması gerektiğini vurguladı. istedikleri zaman isterler.
“En kalıcı politika sağlık yükünün kadınların üzerinden alınmasıdır.”
Profesör. Doğurganlığın artırılmasına yönelik alınabilecek önlemlere ilişkin Dr. Eryurt, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Çiftlerin istedikleri sayıda çocuk sahibi olmalarının önünde bazı engeller var, iş ve aile yaşamını uyumlaştırmada da bazı sorunlarla karşılaşıyorlar. Geliştirilmesi gereken önlemler, iş ve yaşam-aile arasındaki uyum ve dengeyi güvence altına alan politikalar olmalıdır. En önemlisi ve Bu durumda kalıcı politika, kadınların bakım yükünün bir kısmını hafifletmek, kreş ve erken çocukluk bakımı uygulamalarını yaygınlaştırmak, kreşlerin kalitesinin büyük ölçüde kamu tarafından karşılanması çok önemli bir politika olacaktır. Doğum izninin süresinin uzatılması olabilir.
Türkiye'de doğum izninin süresi çok kısa, ülkemizde doğum izninin süresi gelişmiş ülkelerdeki doğum izni süresine göre çok daha kısa ve bu sürenin 1 yıla çıkarılması önemli bir adım olacaktır. İlk 6 ayın tam ücretli doğum izni olarak formüle edilmesi ve ikinci 6 ayda anne veya babanın alternatif olarak bu haktan yararlanabilmesinin önünün açılması yararlı olacaktır. Bebeğin yiyecek, beslenme, bez gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayacak 'bebek ikramiyesi' aynı zamanda çiftlerin arzu ettikleri sayıda çocuk sahibi olmaları için de önemli bir teşvik olacak.”
Eryurt, ilgili bakanlıkların da esnek ve yarı zamanlı çalışma modelleri üzerinde çalıştığını kaydetti.