Çelik: Uluslararası Ceza Mahkemesinin Netanyahu’ya ilişkin talebi umarız karara dönüşür


AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu.


Gelecek hafta sonunda yapılacak AK Parti İstişare ve Değerlendirme Kampı’na ilişkin hazırlık gündemlerinin devam ettiğini belirten Çelik, kampta parti ve Meclis çalışmalarını değerlendireceklerini, adalet, güvenlik, iç ve dış politika konularında kapsamlı sunumların yapılacağını söyledi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantının başında kapsamlı bir değerlendirme yaptığını, iç ve dış politika gündemini değerlendirdiğini ifade eden Çelik, Erdoğan’ın gelecek dönemde dış politikada başta Gazze konusu olmak üzere yoğun bir mesaisinin olacağını dile getirdi.


Erdoğan’ın, MKYK üyelerine, önlerindeki 4 yıllık dönemi değerlendirirken birlik, beraberliğin korunması ve parti içinde tartışma olmaması, aynı hedefe odaklanarak yürümeleri gerektiği konusunda açıklamalar yaptığını vurgulayan Çelik, şu ifadeleri kullandı:


“Arkadaşlarımızdan, önümüzdeki dönemi iyi değerlendirmeleri için kendi görev alanlarındaki hazırlıklarının tam olması gerektiğini ifade ettiler. Son gelişmeler ışığında, savunma sanayisi konusunda geldiğimiz noktaya ilişkin değerlendirmeleri oldu. Daha da güçlü bir şekilde bu alana yatırım yapacağımızı ifade ettiler. Önemli mesajlarından bir tanesi de Cumhur İttifakı içerisindeki birlik ve beraberliğin korunmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız, bütün MKYK üyelerine, Cumhur İttifakı’nın huzur ve birliğini bozmaya dönük yapılan açıklamalar karşısında birlik içinde hareket edilmesi ve birliğinin korunması konusunda herkesin yüksek hassasiyet ve sorumlulukla davranması gerektiğini ifade ettiler.”


Akıncı İHA’nın İran görevi


Sözcü Çelik, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin kazada hayatlarını kaybetmesinin üzücü olduğunu, bu zor günlerinde kardeş İran halkının yanında bulunduklarını söyledi.


Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, cenaze törenine katıldığını aktaran Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Dünyada bu tip kazalar olduğu zaman, geçmişte Türkiye’de de bunlara zamanında ulaşabilmek imkan ve kabiliyet meselesidir. Bu çerçevede bizden talep edilen anında yerine getirilmiştir. Akıncı İHA ve gece görüş helikopteri ile AFAD ekipleri gönderilmiştir. İHA’nın çok kısa bir zaman içerisinde, çok uzun ve zorlu hava koşullarında bir uçuş gerçekleştirerek merhum şahsiyetlerin yerini tespit etmesi, Türkiye’nin bu konudaki imkan ve kabiliyetinin nasıl geliştiğini göstermesi bakımından fevkalade önemlidir. Bu teknolojiyi milletimize kazandıranlara bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Türkiye’nin bu alandaki öncü rolünün aynı şekilde devam etmesi gerektiğine dair de bir tablo ortaya çıkmıştır.”


Uluslararası Ceza Mahkemesinin Netanyahu talebi


Çelik, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında yakalama kararı başvurusu yaptığını anımsattı.


Bu son derece önemli talebin, Netanyahu ve hükümet üyelerinin doğrudan savaş suçundan sorumlu olduklarını kayda geçirdiğine işaret eden Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:


“Umarız ki Uluslararası Ceza Mahkemesinin ön yargılama dairesi, başsavcının talebine uygun bir karşılık verir, insanlık vicdanı, uluslararası hukuk ve tarihin doğru yerinde durmak adına bu kişilerin tutuklanması kararı çıkar. Başsavcı, Netanyahu hükümetini, sivil nüfusu kasıtlı ve sistematik bir biçimde insanlığın hayatta kalması için gerekli olan şeylerden mahrum etmekle suçluyor. Bu son derece önemlidir. Bu soykırım suçudur. Netanyahu hükümetinin sivil nüfusu kasıtlı hedef alarak savaş suçu işlediğini ifade ediyor. Açlığa maruz bırakarak cinayet işlediğini ifade ediyor. Dolayısıyla, insanlığa karşı zulüm ve suç kapsamındaki bütün eylemlerin, başsavcının talebinde de ifade edildiği gibi Netanyahu ve hükümeti tarafından gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bu gecikmiş bir taleptir, inşallah karara dönüşür. Gecikmiş de olsa bizim açımızdan olumlu bir taleptir. Umarız ki Uluslararası Ceza Mahkemesi bunu bir karara dönüştürerek bu şahısların savaş suçlarından yargılanması konusunda gereğini yapar.”


“Tarihin doğru tarafında durduğunu göstermiştir”


Ömer Çelik, İspanya, Norveç ve İrlanda’nın, Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını ifade etmelerini de memnuniyetle karşıladıklarını bildirdi.


İsrail’in bu açıklamaları duyar duymaz İrlanda ve Norveç’ten büyükelçilerini geri çağırma kararı aldığına değinen Çelik, şunları kaydetti:


“Bu tanıma kararının sadece İspanya, İrlanda ve Norveç ile sınırlı kalmaması bütün Avrupa Birliği’ne bunun şamil olması gerektiği açıktır. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, çok uzun süredir son derece değerli açıklamalar yapıyor. Burada İspanya hükümeti tutumunu değiştirmedi. Buradan bir kez daha İspanya hükümetini tebrik ediyoruz. Dost İspanya halkına selamlarımızı gönderiyoruz. Norveç ve İrlanda’nın da tanıyacaklarını ifade etmesi fevkalade önemlidir. Umarız ki bu, Avrupa Birliği’nin birlik çapındaki siyasetinin temel ekseni ve duruşu olur. İlk defa Batı dünyası içerisinde İspanya, İrlanda ve Norveç, tarihin doğru tarafında durduğunu, insanlık vicdanından ve uluslararası hukuktan yana olduğunu göstermiştir.”


Çelik, ABD’de Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham tarafından yakın bir zamanda korkunç bir açıklama yapıldığını belirterek, “Hiroşima ve Nagazaki’yi örnek göstererek ima yoluyla Amerika’nın orada atom bombası kullanması gibi silahın İsrail tarafından kullanılabileceğine dair bir açıklama yaptı ki bu korkunç bir açıklamadır.” ifadesini kullandı.


Bu senatörlerin,Temsilciler Meclisi üyelerinin bir kısmının bir araya gelerek, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı’na ve Başsavcısı’na yazdığı tehdit mektubunu da “ibretlik bir şey” olarak niteleyen Çelik, şöyle devam etti:


“Kişisel olarak onları tehdit eden, hatta ailelerini tehdit eden, ABD’ye sokmamakla tehdit eden bir tehdit mektubu yazdılar. Bu aslında Batı’da temsil edilen insan hakları, hukuk devleti, uluslararası hukukun üstünlüğüne dayalı uluslararası düzen tezinin tamamen çökmesi anlamına gelir. Buna karşı aslında diğer kurumlardan, diğer senatörlerden ve Temsilciler Meclisi üyelerinden güçlü bir ses gelmesi gerekirdi, maalesef olmadı.”


Kongreye, “Antisemitizm Farkındalık Yasası” diye bir yasa tasarısı gönderdiklerini anımsatan Çelik, şunları söyledi:


“Bunun esası İsrail karşısındaki bu hükümetin ortaya koyduğu soykırım siyaseti karşısındaki bütün eleştirileri susturmak. Yani İsrail’in ırkçılık yaptığını söylemeyi suç haline getirmeye çalışıyorlar. İsrail’deki Netanyahu hükümetinin aynı Naziler gibi davrandığını söylemeyi suç haline getirmeye çalışıyorlar. Bu kafayla gidilirse ne olacak? Örneğin Hannah Arendt gibi bir düşünür, İsrail’in ırkçı temellerle kurulmasını, ırkçı bir devlet olmasını eleştirmişti. Bu durumda Hannah Arendt gibi bir düşünürü bu yasa tasarısıyla mahkum edebilecekler. Ya da Amerikan üniversitelerindeki protestoları gerçekleştiren bütün öğrencileri bununla birlikte antisemitik olarak yargılamaya ve yaftalamaya dönük olarak bir yol açacaklar.”


Bu şekildeki girişimlerle Netanyahu hükümetinin dünyadaki Yahudilerin duruşunu da gölgeleyen, aynı zamanda da İsrail’deki herkesin güvenliğini tehlikeye atan bir tutum sergilediğini belirten Çelik, bu girişimlerin Netanyahu hükümetinden bağımsız bir tarafı bulunmadığının altını çizdi.


“Bu cinayet şebekesi durdurulmuş olur”


“Böyle yaptığınız zaman ne oluyor?” diye soran Çelik, “İnsanların siyonist bir takım faaliyetlere, soykırım siyasetine, Netanyahu hükümetinin cinayetlerine karşı ortaya koyduğu tavrı antisemitik bir tutum olarak yaftalarsanız o zaman her türlü eleştiriyi mahkum edersiniz ve bütün haklar birbirine karışmış olur.” değerlendirmesinde bulundu.


Çelik, bütün bunların Netanyahu hükümetinin garanti altına alınması için yapıldığını ifade etti.


Bununla ilgili sık sık “İsrail’in kendini savunma hakkı var.” cümlesinin kurulduğuna dikkati çeken Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:


“Kuşkusuz her egemen devletin kendini savunma hakkı vardır. Ama bir ülkenin kendini savunma hakkı cinayet işleme hakkı anlamına gelmez. Hiçbir şekilde kendi kutsal kitabını tahrif ederek, istismar ederek, başka ülkelere saldırma, başka ülkelerin halklarına saldırma şeklindeki cinayetlerin gerekçesi, hafifletici sebebi olamaz. Bütün bunlara baktığımız zaman karşı konulması gereken şey, herkesin karşı koyması gereken şey aynı İsrail’in sokaklarında nasıl insanlar protesto ediyorlar Netanyahu hükümetini, Batı’daki başkentlerin meydanlarında nasıl protesto ediyorlar, Türkiye’de, üniversitelerde, meydanlarda nasıl protesto ediyorlar, Netanyahu hükümetinin insanlık adına mahkum edilmesi gerekir. Umuyorum ve diliyorum ki Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısının talebi ön yargılama dairesi tarafından kabul edilir. Ve burada gereken karar çıkar ve hiçbir şekilde herhangi bir ülkeye girmesi söz konusu olmaz. Bu kararın gereği olarak da bu cinayet şebekesi durdurulmuş olur.”


Bir basın mensubunun “sokak köpekleriyle ilgili düzenleme ve içeriğine ilişkin soruya Çelik, “Adı üzerine taslak. Bununla ilgili olarak toplumda birbirine zıt çeşitli talepler var. Bu çerçevede henüz üzerinde çalışılıyor. Önümüzdeki hafta veya daha sonraki hafta TBMM’ye gelmesi planlanıyor. Taslak üzerinde ortadaki bütün görüşlerin tartışıldığı bir çalışma var. Çalışma devam ediyor, henüz tamamlanmadı.” yanıtını verdi.


“AK Parti’de değişim, olağanüstü bir durum değildir”


AK Parti Rize İl Başkanı Hikmet Ayar’ın istifasını nasıl değerlendirdiği ve istifaların il başkanları düzeyinde gelmesinin beklenip beklenmediği sorulan Çelik, “bir değişim sürecinin başlangıcı” gibi yorumlar gördüğünü ifade ederek, “AK Parti’de değişim, olağanüstü bir durum değildir. Biz geleneklerimizi, tecrübelerimizi koruyarak sürekli değişim içerisinde olan bir partiyiz.” dedi.


AK Parti Teşkilat Başkanlığı’nın olağan bir gündemi bulunduğunu belirten Çelik, “Gündem de şu, bu çerçevede çeşitli yerlerde pekiştirmeyle ilgili adım atılacak, bazı yerlerde değiştirmeyle ilgili adım atılacak, bazı yerlerde görev değişimi olacak. Bazı yerler vekaletle devam ediyor, o vekaletler devam eden yerlerin asalete çevrilmesi söz konusu olacak. Bunlar Teşkilat Başkanlığının olağan gündemi içerisinde gerçekleşecek. Bugün yarın da başka illerle ilgili bu şekilde tasarruf olacak.” ifadelerini kullandı.


“Olağan bir işlemdir ve olağan bir şekilde güncellenmiştir”


Resmi Gazete’de yayınlanan Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliğine ilişkin soru üzerine Çelik, daha önceki seferberlik tüzüğünün 1990’da hayata geçtiğini anımsatarak, değişen savaş teknolojileri, savaş koşulları, jeopolitik gelişmeler etrafında bu tip belgelerin güncellenmesi gerektiğine işaret etti.


Bunun, Milli Savunma Bakanlığı koordinasyonunda Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin katkısıyla gerçekleştiğini belirten Çelik, şu yanıtı verdi:


“Bu seferberlik meselesinde stratejik olan esas şudur; herhangi bir savaş durumunda bütün kurumlardaki ve sivil toplumdaki milli güç unsurlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine destek verecek, onun emrine verilecek şekilde koordine edilmesi esastır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, milletimizin egemenlik haklarını ve güvenliğini sağlayacak şekilde bütün milli güç unsurları nasıl senkronize edilecektir. 1990’lı yılların koşullarında hayata geçmiş olan bu belge 6-7 kere küçük değişikliklere uğradı. Daha sonra teknik sebeplerle tüzüğün düzenleyici olmaktan çıkması, yönetmeliğin düzenleyici bir belge haline gelmesiyle de esasında 2011’den itibaren çeşitli kurumlardan, bütün bakanlıklardan, bütün kurum ve kuruluşlardan yani ‘milli güç unsuru’ diyeceğimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini sağlama ve muhafaza etmeyle ilgili herkesin görüşleri alındı.”


Çelik, bu konunun daha önce değerlendirileceğini ama araya deprem gündeminin girdiğini söyledi.


Dünyada ülkelerin güvenliğinin korunmasıyla ilgili çok büyük değişiklikler olduğuna dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:


“İHA’ların, SİHA’ların artık savaş teknolojisinde başat bir rol almış olması var. Türkiye buna çok önemli bir yatırım yapıyor, en son Akıncı’nın başarısını gördük. Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna gerilimi, güneyimizde Gazze’yle ilgili durum, Balkanlardaki gelişmeler, bütün bunları değerlendirdiğinizde her zaman için milli güvenlikle ilgili belgelerin güncellenmesi söz konusudur. Ama bu belge daha önceden çalışılmaya başlamıştır. Şimdi bütün milli güç unsurları bir savaş durumunda TSK’nin ülkeyi koruma misyonuna nasıl destek verecek, nasıl emrine girecek, bu şekilde bütün kurumların görüşleri alındı. Bu görüşler arasındaki tenakuzlar giderildi. Yeni jeopolitik ve teknolojik gelişmeler ışığında ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin milli güvenliği için en üst düzeyde yapılması gerekenlerin koordinasyonu nedir?’, buna karar verildi ve yönetmelik olarak yayınlandı. Olağan bir işlemdir ve olağan bir şekilde güncellenmiştir. Herhangi bir özel konuya veya gündeme dönük olarak bu adım atılmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine dönük olarak bu belgenin olgunlaştırılmasıyla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle hayata geçmiştir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir